DEPREMLERDE CAN VE MAL KAYIPLARI KADER DEĞİLDİR!

TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu adına basın açıklamasını okuyan İKK Sekreteri Erol Salman, İzmir’de yaşanan depremin tüm yurttaşları üzüntüye boğduğunu söyledi.  TMMOB tarafından hazırlanan İzmir Depremi Ön Değerlendirme Raporu’na göre kısmi ve tamamen yıkılan 12 binanın tamamının ruhsat tarihinin 1999 öncesi olduğu tespit edildiğine dikkat çeken Salman, “Yıkıma uğrayan yapıların birçoğunun zemin katları dükkân ve otoparklardan oluşmaktadır. Bu binalarda yumuşak kat nedeniyle göçme mekanizmaları gözlemlenmiştir. Bayraklı İlçesinin bazı mahalleleri büyük oranda tarımsal kalın alüvyon toprak tabakaları üzerinde yer almaktadır. Kısaca değindiğimiz bu gerçekler depremin değil binanın öldürdüğünü ve güvenli yapı tasarımında zemin parametrelerinin öneminin yadsınamaz olduğunu, ayrıca binaların alt katlarında yer alan dükkân ve işyerlerinde yapılan usulsüz tadilatların yıkıma etken olduğunu göstermektedir” dedi.

“İMAR AFFI İLE KAÇAK YAPILAR YASAL HALE GETİRİLMİŞTİR”

Türkiye’nin her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan bir coğrafyada olduğunu söyleyen Salman şöyle devam etti:

“Ülkemizde depremle ilgili alınan önlemlerin yetersizliği ortadır. Yetersizliğin ötesinde yeni risk yaratıcı durumlara sebebiyet verilmektedir. 2018 yılında “imar barışı” adı altında kaçak yapılara çıkarılan af bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.  2019 yılında da uzatılarak devam ettirilen bu afla toplam 71 bin 144 adet yapı kayıt belgesi oluşturulmuş ve 319 milyon 247 bin 370 TL toplanmıştır.  Yapıların depreme dayanıklı olup olmadığı değerlendirmeye alınmadan yapı kayıt belgeleri verilerek, oy ve rant uğruna yeni riskler yaratılmıştır.

İmar Barışı ilan edilirken, Çevre ve Şehircilik Bakanı Türkiye’de 20 milyon yapı stoku olduğunu, bunlardan 12-13 milyonunun yapı kayıt belgesi olmadığını söylemişti. ‘İmar Barışı’yla bu binaların önemli bir kısmı yasal hale getirildi. Mühendislik hizmeti almamış bu yapıların, yüzde 95’i deprem kuşağı üzerinde, bunun yüzde 65’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi olan ülkemizde yaratacağı tehlike ortadadır. Kaldı ki ülkemizde binaların deprem olmadan da yıkılmaktadır. Oysaki insanların depreme dayanıklı yapılarda oturmasını sağlamak devletin asli görevlerindendir.

Bunun sağlanabilmesi için, ülkemizin kaynak sorunu yoktur,  kaynakların doğru kullanılmaması sorunu vardır. Örnek verecek olursak, 1999 depremi sonrası deprem vergisi olarak toplanan 60 milyar TL amacı için kullanılsaydı elbette mesafe kat edilirdi.”

“YAPI DENETİM SİSTEMİ SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE İŞLETİLMELİDİR”

Doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmesini önlemenin mümkün olduğuna dikkat çeken Salman sözlerini şöyle sürdürdü:

“Depremin afet haline geçmesinin yolu, planlama-kentleşme, tasarım, uygulama ve yapı denetim sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesinden geçmektedir. Meslek Odaları tarafından belgelendirilen mühendis ve mimarların öznesi olduğu bir Yapı Denetim Sisteminin kurulması zorunludur. Açıkçası planlama ve tasarım aşamasından yapının kullanım aşamasına kadar geçen tüm süreçler, mesleki ve etik yeterliliğe sahip mühendisler tarafından yönetilmeli ve denetlenmelidir.  Aktif olduğu tespit edilen fay hatları ve zonları üstüne yapı yapılmaması, ayrıca taşkın riski yüksek olan alanlar ile heyelan, çığ ve kaya düşmesi tehlikesi ile karşı karşıya bulunan alanların yapılaşmaya açılmaması sağlanmalıdır. Riskli alanlara öncelik verilerek kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmaktan çıkarılmalı; merkezi ve yerel yönetim ile vatandaşların birlikte çalıştığı güvenli yapı üretimini sağlayacak bir sistem olarak işletilmelidir.

Her afetten sonra sık sık yapılan “yara sarma” anlayışından kurtulup; bilim ve tekniğin yolu izlenmelidir. Olumsuzlukları “kader” gibi değerlendiren yaklaşımlar terk edilmelidir.

“ADANA YAPI STOKU ACİLEN İNCELEMEYE ALINMALIDIR”

Yaşanan depremlerin sonuçları da göstermektedir ki insanları öldüren, kayıplara yol açan, ülkeye afet yaşatan mühendislik hizmeti almamış yapılardır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar, deprem öncesi alınacak önlemlerin deprem riskini önemli ölçüde azalttığını ortaya koymuştur. Deprem önlemi çalışmalarının önemli bir parçası olan Odaların mesleki denetim faaliyetleri üzerine konulan engeller kaldırılmalı, Merkezi ve Yerel Yönetimler bu konuda üzerlerine düşenleri eksiksiz yerine getirmelidir. Çarpık bir kentleşme süreci yaşayan Adana’da yapı stokunun durumunun acilen tespit edilmesi gerekmektedir. Şehrimizdeki yapıların olası bir depremde nasıl bir davranış sergileyeceğinin bilinmesi hayati önemdedir. Hangileri depreme dayanıklıdır, hangi yapılar güçlendirmeyle dayanıklı hale getirilebilir, hangileri yıkılıp yeniden yapılmalıdır, tüm bunlar can ve mal güvenliği açısından bilinmesi gereken konulardır.  Tüm sorumlu Kuruluşları, Adana Valiliğini, Büyükşehir ve İlçe Belediyelerini konuyla ilgili koordineli çalışma yürütmeye davet ediyoruz. Pek çok kez paylaştığımız çağrımızı yineliyoruz; geç kalınmış olan bu çalışmaya bir an önce başlanılmalıdır.  TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu olarak bilgi, birikim ve araştırmalarımızla bu çalışmalarda yer almaya hazır olduğumuzu kamuoyu nezdinde belirtiriz.”