SAHİPLİK YANILGISI

•İlişkilerde oldukça zor olan şey kişinin dengeli sevebilmesidir.Kaybetme,terk edilme korkusu,insanın yüksek egosu kişinin daha sahiplenici davranış sergilemesine ve bu davranışında da dozunu aşarak karşıdaki insana zarar vermesi,ilişkideki sevgiyi yok eden bir tavırdır.Çünkü kişi artık onu ayrı bir birey olarak değil,kendisine ait olan biri gibi düşünmeye başlayacaktır.Aile içi şiddetin çoğunda da bu yanılgının sonuçlarını görmekteyiz.Bu yanılgıya düşen bireyler eş benim,çocuk benim,hatta kapımdaki hayvan dahi benim diyerek kendisine ait olduğunu düşündüğü her canlıya istediği gibi davranabileceğini,kolayca zarar verebilecek ve yine kolayca hiçbir şey olmamış gibi sevgi gösterebileceğini zannediyor.Çünkü önemli olan tek şeyin kendi yaptıkları olduğunu düşünüyor ve karşıdakinin de o ne yaparsa yapsın kendisini terk etmeyeceğine emin şekilde davranıyor.Hatta bir müddet sonra onun kendisiyle olabilmesi için bunları yapmasında kendinde hak bile görüyor.Halbuki kişinin sevdiğiyle olması,onun sevgisine sahip olması merhamet ve saygı ister.Aksi durumda insan,bir müddet sonra çevresindeki her şeyi kaybeder.Sonra psikolojik sorunları baş gösterir,en sonunda da kendini kaybetmeye başlar.   •Erkeklerin ön planda olduğu ve erkekliğin bütün kusurları örttüğünü bilincimize işlemeye çalışan bir toplum yapımız var.Bu yüzden yaşamımızı bizim yerimize aile toplum yasaları kurguluyor.Mesela erkek çocukları küçük yaştan itibaren pohpohlanarak büyütülür,erkekliğin ne kadar yüce bir şey olduğundan bahsedilir,bu da onlara mutluluk verir,toplumda kendini üstün görmeye başlar;kız çocukları ise ailenin hegemonyası altına girer ve daha anlayamayacağı yaşta bedeninden utandırılır,saklanır,kendine yabancı bir birey olarak yetiştirilip toplumun içerisindeki görev ve statüye hazırlanır.Sonuç olarak erkeğe hizmet için yetiştirilmiş bir kadın var oluyor.Sahiplenme yanılgısı burada da devreye giriyor. Erkek sahip olduğunu ve ona üstünlük kurduğunu sanıyor;kadın da onun istediklerini yapmadığında,karşı çıktığında onu hırpalıyor,ona zarar veriyor ve hayatından çıkarıyor.   •Ne yazık ki son zamanlarda haberlerde sıkça gördüğümüz kadın cinayetlerinin nedeninin de bu aşırı sahiplenme duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum.Kadın kocasından sosyal, ekonomik,psikolojik vb. şekilde şiddet gördüğünde boşanmak istiyor,erkek de o aşırı sahiplenme yanılgısından dolayı kadına ya benimsin ya toprağın düşüncesiyle yaklaşıp öldürüyor,yaptığı yanlışla beraber tüm hayatını kaybediyor.Her şeyin farkına vardığında iş işten geçiyor.Bu hal ve hareketlerin nedeni aslında(genellikle) ailede yetişme biçiminden kaynaklanır.Aile çocuğun hayata hazırlandığı temel yapı taşı olduğu için orada gördüklerini doğru sanarak(tabi ki kendisi doğruyu bulmak için ek bir çaba sarf etmemiş ve kendini geliştirmemişse)hayatını buna göre şekillendirmeye başlıyor.Bu yüzden çocuklarımızı cinsiyete göre değil,hatta kendi yaşadığımız eski çağa göre de değil;içinde bulunduğumuz zamana ve topluma göre,insani duygularla donanımlı şekilde yetiştirmeliyiz.Çocuklar taklitlerden beslenerek büyürler,sizler onların rol modeli olursunuz.Bilinçaltı sözcüklerinizden çok hareketlerinizi benimser,bu yüzden eğriyi doğruyu anlatarak değil;bizzat kendimiz yaşayarak öğretmeliyiz ve iyi bir rol model olacağımız şekilde onu yetiştirmeliyiz.Bu şekilde yetiştirilmediklerinde sonuçlarını da toplum olarak hep birlikte görüyoruz maalesef ki.   •İster çocuk ister eş hayatınızdaki tüm insanlar mutlu ve huzurlu oldukları sürece varlar.Çünkü her birey kendini huzurlu hissedeceği yerde bulunmak ister.Toplumda da bu yönde sürekli kısıtlama ve huzursuzluk olduğu için insanlar haklı olarak artık huzursuz oldukları yerde bir dakika bile durmaya katlanamıyor.Huzuru bulmak gitgide zorlaşıyor ama eğer hep birlikte çalışırsak,farkındalığa sahip bireyler olursak,ayrımcılığın her türlüsüne göğüs gerip göz yummazsak ve kendimizi geliştirip daha iyi bir toplum için çabalarsak huzuru bulmanın kolaylaşacağını göreceğiz.   •Mutlu,huzurlu,sabırlı ve sevginin en masum haliyle yaşamınız dileğiyle…