İnsanların duygu ve düşüncelerine göre davranışları değişir. Değerlere sahip olmak, prensipler belirlemek, değerlendirme ölçütleri barındırmak insanların hayatını şekillendirir. Her insanın belli bir dünya görüşü ve ufuk çizgisi bulunur.
Duygulara irade işlemez. Duygular, icra edilen fiiller gibi değildir. Yani bir insanı sevmeye karar vermenizle, bir yerden bir yere gitmeye karar vermeniz aynı şeyler değildir. Duygular kalbidir. Kalbin bir olay, durum, hareket, düşünce, kişi karşısında harekete geçmesi duygu – durum değişiklikleriyle sağlanır.
Bu nedenle nefret ve sevgi duygularını beslemek kişinin elinde değildir. Bir insan kendinden bir parça gördüğü ya da kendine yakın htiği birini sever. Çünkü ona yakınlık duyar. Kendinden bir şeyler bulamadığı ve dünya görüşüne göre uyum sağlayamadığı birisinden de hoşlanmaz.
Sevmek kolaydır. Bir yakınlık tesis edilir ve sevgi bağları karşılıklı olarak kurulabilir. Fakat nefret için, hoşlanmamanın ötesinde nefret edilen kişiden zarar da görmek gerekir. Bir kişiyle bir yakınlık kuramadıysanız ve o kişinin doğrudan size karşı bir zararı varsa, nefret duygusu harekete geçer.
Sevmek ve nefret etmek arasında ince bir çizgi vardır. Çünkü ancak sevip, kendinizden bir parça bulduğunuz kişileri hayatınıza katıp tanımaya başlarsınız. Hayatınıza kattığınız kişilerden de zarar görebilirsiniz. Bu zarar da sevginin nefrete dönüşmesine neden olur.
Diğer yandan nefret duygularıyla harekete geçen bir sosyal ilişki de aslında arka planda olayların seyrinin öyle olmadığı anlaşılır da ön yargılar yıkılırsa nefret, sevgiye dönüşebilir.